Fi tarihi. Zaten hayal meyal hatırlıyorum. Nereden bulduk bilmiyorum da, cebimizde Halit Kıvanç’ın “Kupaların Kupası Dünya Kupası” kitabı var. Cep kitabı zaten bu. Ondan öğreniyoruz bir çok şeyi. Sağda solda da artistlik yapıyoruz işte Pele’nin gerçek adını biliyor musun falan diye. Edson Arantes Do Nascimento diyoruz bilmeyene. Zaten sorduğumuz kimse de bilmiyor, ki zaten niye bilsin? Sonra yine kitaptan Maradona’nun tam ismini de öğreniyoruz. Futbola da meraklı olduğumuz yıllar. Bir de Jorge Campos var. Renkli renkli formalar giyiyor. Gol kralı olmuş diye bir dergide okuyoruz. Sanırım FourFourTwo dergisi ama çok emin değilim. Böyle bunu konuşurken rakip takımdan biri diyor ki; hayır o hem kaleci hem oyuncu. Zaten Superman’in sandalyeden bile atlayamadığına, Kemal Sunal’ın gerçek hayatında hiç gülmediğine, domuz etinin kıskançlık duygusunu öldürdüğüne inandığımız yıllar. Kim ne dese inanıyoruz. Konu futbol ve dünya futbolu ya, lafına itibar etmediğimiz diğer biri atlıyor;
– Oğlum Atletico Madrid’in stadının altında yol geçiyor biliyor musunuz?
Özel televizyonlar yok, özel radyolar bir veya iki tane, internet yok, twitter hiç yok. Karabasan diye hayal üstü bir varlığın, karanlıkta duvardan çıktığına, ekmek verdiğinde gittiğine inanıyoruz ama bir stadın altından yol geçtiğine bizi kimse inandıramaz. Bekliyoruz dergide falan bu konu çıksın ama hiç kimsenin umurunda değil. O dönemler mektup arkadaşlığı falan var. İngilizce geliştirelim diye yurt dışındaki insanlar ile mektuplaşıyor öğrenciler. Bir iki abimize söyledik sorun falan diye de, kimsenin İspanya’dan arkadaşı yok. Birisine çok diretince o da Amerikalı arkadaşına sordu. Cevap da işte Atletico Madrid mi? O ne? Marvel karakteri falan mı tadında bir şeydi. Sonra da kapattık konuyu.
İşte aklıma geldi benim. Gitmişken göreyim dedim. Harbiden yol geçiyor mu acaba? Geçiyormuş. Barcelona Gaudi falan derken, Madrid’e geçip önce Madrid Kraliyet Sarayı, sonra da Atocha Tren İstasyonu, Sol Meydanı ve Vicente Calderon stadyumu. Hemen altından da geçen M-30 yolu.
